22 Mart 2013 Cuma

BEBEKLER






  Ah şu bebekler, elleri yenilesi, yanakları öpülesi, ayakları kıt kıt ısırılası bebekler (yapamayız ki)  :) )
Yeni doğmuş bir bebeğe bakmaya kıyamıyoruz korkuyoruz ''ya nazar değerse''diye..
Öylesine narinler ki.
Yumuk yumuk elleri,yumuşacık tenleri ile SU GİBİLER..
Yanaklarına bir öpücük kondurmak için eğilsek mis gibi kokan o tenlerinden gelen koku aklımızı başımızdan alır.
O kokunun adına da cennet kokusu denmiş ne hikmetse..
Nereden de biliriz cennetin kokusunu da bu şekilde dile getiririz?

Gözünü bir an olsun bebeğinin üstünden ayırmayan anneler çok iyi bilir. Bebek uykusunda veya boş gözlerle etrafa bakarken gülmeye başlar.
Allah'ım o nasıl bir gülüştür sanki gülmesi ile etrafına sonsuz sınırsız sevgiyi saçar. O an deriz ki;Melekler güldürdü.. Bunu da bilir insan ne hikmetse?

Demek ki içimizde bir yerlerde bilen biri var..
Demek ki yabancı olduğumuz bir şey değil..
Her insan bedenlenme den önce uğrar mı cennet denilen yere?
Yoksa o saflığın adımıdır cennet? Yoksa insan yavrusu bu dünyada bedenlenmiş haliyle görünse bile ASL'ında cennette midir?
Belki de cennet insanın ASL'ındadır..
........................................
Ey Dünya beni minicik sanırsın ama bilmezsin ki Kainat BEN'im..
Bazen GÜL'e temas eden bir damla su olurum,bazen de NUR olur akarım, cennettin kokusunu getiririm hasret çeken gönüllere..

_Öz'e Doğru_


8 Mart 2013 Cuma

Bügün Dünya Kadınlar Günü (Dışa Bakış)

Bugün yüzümü ne tarafa çevirsem ‘’DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN’’ yazıları ile karşılaşıyorum. Kimi yerde de ‘’KADINA ŞİDDETE HAYIR’’ ve buna benzer pek çok yazı etrafımda dolanıp duruyor.
Evet bugün Dünya Kadınlar Günü hepimizin bugünü kutlu olsun.
Kadın anne, kadın emek, yuvayı yapan dişi kuş, evin direği kadın, fedakâr, evladı ve yuvası için her yükü yüklenen, cennet ayaklarının altında olan, eli öpülesi, bazen de hem evde hem dışarı da çalışan kadınlarımız. Bunu göz ardı edemeyiz.
Ama ben bugün şunu sorguladım. Kadın neden şiddet görür ki? Yalnızca kadınlar mı şiddete maruz kalır?
Erkekleri hep güçlü varlıklar olarak görmeye alışmışız. Erkek kadını korumakla görevlidir. Bize çocukluğumuzda bu öğretildi. Kadın korunması gereken bir varlık mı?
Fiziksel olarak erkekler bizden elbette güçlü ama kadının da taşıyabildiği yüklere baktığınızda o da bir taraftan güçlü.. Hemde erkekten kat be kat daha fazla..
Düşünün bir erkeği yetiştiren kadın. Kendi dayak yerken komşusunun sessiz sedasız, tabiri caizse mülayim kocasını gördüğünde ‘’Ne biçim erkek bu, kılıbık adam, karısına bir sözünü geçiremiyor’’diyen yine kadın.
Heee bu arada unutmayalım ki etrafımızda karısı tarafından şiddete maruz kalan erkeklerde var. İşte bunlara da kılıbık etiketi yapıştırılıyor ve toplum tarafından dışlanıyor.
‘’Erkeğin elinin kiri, erkek adam dayak yemez, erkek adam ağlamaz, erkek adam kıskanç olur, erkek adam kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmez vs..’’
Etrafında bu sözleri duyan hele ki dayak yiyen annesinin bir başka komşusu için söylediklerine şahit olan çocuk, büyüdüğü zaman kılıbık denmemesi adına MAÇO erkek rolüne giriyor.
Kızlarımıza da boyun eğmesini öğreten bizleriz.
Düşünün erkeklerde kadınlarda asıl kimliklerini yaşayamıyorlar.
Şimdi kim kime şiddet uyguluyor? Eğer bir suçlu arıyorsak, erkek kadını dövüyorsa kadın boyun eğmek zorunda kalıyorsa buradaki suçlu kim? Suçlu kadın değil, suçlu erkek değil o zaman kim? Adem ile Havva’mı?
Adem ve Havva yasak meyveyi birlikte yemediler mi? Yoksa Havva’mı suçlu? Öyle ya Adem’i kandırdığı söyleniyor. Şimdi tüm Havva’ lar bunun bedelini mi ödüyor? İnsanoğlu işte suçlu aradıkça istediğimiz her yerle bağlantı kurabiliyoruz.
Ortada suçlayacak birilerini arıyorsak atalardan bugüne taşıdığımız öğretilenlere ve kör bir şekilde bizlerin bu öğretilenlere nasıl atladığımıza bakalım.

5 Mart 2013 Salı

Yazmak


Kendi sırrımı bile sır etmekten aciz olduğuma takıldım.
Olduğu gibi her yaşadığımız duyguyu anlatmak dürüstlük müydü? Sırrın anlamı yalnızca bir başkasının sırrını saklamak mıydı? Kendimize bile sır değil miyiz?
Ben önceden de duygularımı yaşadıklarımı yazardım veya resimle anlatırdım. Ama hepsi bir defterde toplanırdı benim zamanımda internet yoktu. Bir takım nedenlerden dolayı 16 sene yazamadım. Şimdi yeniden yazmak ve kendimde ne varsa paylaşmak istiyorum. Acaba her şeyi kendime mi saklamalıyım? Bilemedim bir günlük mü tutsam  :)
Yabancı insanlara duygularımı anlatmam çok kolay bu beni rahatsızda etmez. Tanıdığım insanlara anlatmak neden zor geliyor? Beni korkutan ellerine koz vermek mi?
Her insanın yaşadığını yaşıyorum. Kimse ben ak pak insanım diyemez. Diyene de inanmam zaten. O kendini öyle sanıyor çünkü altta yatan farkında bile olmadığı başka biri daha var ve ondan bihaber.
İşte o altta yatan gizlenmiş biri var ya, bende onu tanıma çabası içindeyim.
Her insanın yaşadığı şeyleri yaşıyorum.Duygularım ,nefsim,zihnim,inandıklarım,öğretilenlere göre alışkanlıklarım vs. Yazdıklarım da öfke, kıskançlık, isyan gibi durumlar yaşadığımı paylaştığımda bu sefer beni tanıyanlar sanki bu duyguları tekrar tekrar yeniden yaşatmak için önümde sıraya geçiyor.
Kendimde kaldığım zaman bunların hiç birini görmüyorum bile, bazen de öyle bir şey oluyor ki kendimden uzaklaşıyorum. İşte o zamanda dışarıdaki her şey gözüme sonrada beynime takılıp kalıyor.
Yazmak beni kendimde kalmaya bağlayan en güçlü yöntem. Hem sorgulatıyor hem cevapları bulduruyor. O nedenle ben yazmaya devam edeceğim ve tanıdık tanımadık kimsenin etkisi altında kalmaya niyetim yok.
(Bu yazınının içindeki alışkanlıkları görebiliyor musunuz? İşte yazmak bunu gösteriyor. En azından bende ki işleyiş böyle)
(Öz'e Doğru)

İsyan

İSYAN
İnsanların size zararlı bir varlıkmışsınız gibi baktığını düşündünüzmü hiç?Çoğumuz bunu düşünmüşüzdür.Peki bu durum sizi nasıl bir duyguya sürükledi?

İşte bende böyle bir duygu karmaşası içindeyim.Kafamın içinde sürü halinde soru işaretleri dolaşıyor.Hepsi ayrı ayrı sorularımın sonunda duruyor.Tam birinin cevabını veriyorum ikincisi onun önüne geçip başka bir soru ile karşıma çıkıyor.

Alışkanlıklar,alışkanlıklar her bir cevabın ardından ‘’bak burda da alışkanlık’’diyorum kendime..Bu seferde başka bir soru ‘’ya ben niye böyleyim?’’

Annem,babam,kardeşlerim,halalarım,teyzelerim hepsi gözümün önüne seriliyor.Dedelerimi tanımıyorum ama onların yapıları hakkında tahmin yürütüyorum.Daha da gerilere gidip atalarım,soy sop kimler varsa her birinin yapıları hakkında tahmin yürütmeye devam ediyorum.Bir yerden sonra boğazım tıkanıyor.Taşıdığım genlere öfkelenmeye başlıyorum.Buyur işte şimdide kendimi dedelerimin kurbanı olarak görüyorum.İsyan edesim geliyor.Avazım çıktığı kadar bağırıp ağlayasım var.

Biliyorum suçlu arıyorum kendimde çözemediklerimden dolayı suçlayacak birini yada birilerini..Ama zaten bu da alışkanlığın bir diğer parçası değilmi?

Neredeyse kendimi yok edeceğim.

_Öz’e Doğru_

Zaman


Zamanın adı, zihnimize oyulmuş endişe, kaygı ve korku olmuş.
Zihin bedenimizden önde koşarken duygularımızın yaydığı enerji maddeleşiyor.
Sanılarımızla kendi ilizyonlarımızı yaratıp onlarla yarışıyoruz. Bu yarışın içinde kaybolup gidiyoruz.
AN'ı yaşamadığımız için zihnimizin esiri haline geliyoruz.Sonra yaşamdaki rolümüzün adını KADER KURBANI koyuyoruz.
İnsan KADER KURBANI değildir, durduramadığı zihnine ESİR'dir.
_Öz'e Doğru_

TAKİP



Çevremi gözlemliyorum kendime bakıyorum hep birilerinin yada bir takım düşüncelerin peşine takılmış gidiyoruz.
Bu alışkanlığımız bebek iken annemizi gözlerimizle takip ederek başlıyor.Sonra emekliyoruz ve o nereye giderse peşinden bizde gidiyoruz.Mutfakta yemek yaparken eteğine yapışıp birde kucağına alsın diye ağlıyoruz.
Büyüdükçe odağımız değişiyor arkadaşlarımızı takip ediyoruz.
Sonra aşık oluyor o insanın bağımlısı haline geliyoruz.Aşık olduğumuz kişi ne yaparsa bizde yapıyoruz,sevdiği sevmediği,beğendiği beğenmediği,yediği,içtiği akla gelebilecek herşey bir süre sonra bizim oluyor..
Başkalarının bağımlısı ve takipçisi olarak yaşadığımızın farkında değiliz.Çünkü bu davranış biçiminin otomatik bir şekilde alışkanlığa döndüğünü anlayamıyoruz.
Alışkanlık kendi kararlarımızı vermekten uzaklaştırıyor ve başkalarına göre yaşamak zorunda kalıyoruz.Bu durum özgürlüğümüzü de kısıtlıyor.
Şimdi soruyorum başkalarının peşinden sürüklenmek mi yoksa kendin olabilmenin özgürlüğünü doyasıya yaşamak mı?

Öğretilenlere Bağımlıyız


 Kelimeleri belli belirsiz cümle aralarına sıkıştırıp işte bu senin doğrun, bu senin yanlışın denildi.Dünya hayatına uyum sağlamaya çalışan insan, başkalarının öğrettiklerine göre binlerce kimliği yanında taşır oldu.
İster kabullenin ister kabullenmeyin gerçek kimliğimizi başkalarının doğruları ve yanlışları arasında kaybettik.
Bu da yetmiyormuş gibi tutunduk o kimliklere kimseye de kaptırmıyoruz.Böylesinede bağımlısı olduk ve kendimizi tuttuğumuz kimlikler sanarak yaşamımızı sürdürüyoruz.
Küçük yaşlarda ‘’Allah baba seni yakar’’,’’uyumazsan öcüyü çağırırım’’,’’şşşt çok ayıp ne yapıyorsun bakayım sen?cık cık cık’’denildi.Bu üç cümle bile yeterli bir örnek.İçinde korku,kaygı,suçluluk duygusu hepsini barındırıyor.Kimliklerimiz oluşturulmadan önce korkunun nasıl bir duygu olduğunu deneyimliyoruz.
Duygular yerleştikten sonrada artık kimlikleri oluşturma zamanı başlıyor.
Kimliğimizin üzerinde‘’işte bu durumlarda saldırmalısın’’,‘’insanlara güvenme yoksa kullanılırsın’’,’’para adamı bozar’’,’’sevgi diye bir şey yoktur’’,’’aşkmı?hadi canım o eskidendi,Leyla ile Mecnun bile kavuşamamış yok öyle aşk meşk hepsi yalaaan’’ vs..vs.. binlerce dedim ya,her bir kimliktede ayrı ayrı bunlar yazılı.
Bir takım deneyimler  yaşıyoruz ,bir iki hayal kırıklığından sonra başkalarının ne kadar haklı olduğuna karar veriyoruz.Kendimize güvenimiz kalmıyor,korkuyu kalbimize yerleştiriyor herkese karşı tüm saldırganlığımızla güçlü görünmeye çalışıyoruz.Para adamı bozar düşüncesi ile ‘’ben paraya değer vermem,para benim elimin kiri’’ deyip yalan söylüyoruz.Bu yalanın bedelinide maddi sıkıntılar çekerek ödüyoruz.İnsanlara güvenilmeyeceğine öyle inanmışız ki,seversek aşık olursak birilerinin canımızı yakmasından korkuyoruz.Açık ve net işte SEVGİYİ YAŞAMAKTAN KORKUYORUZ.
Sevginin açlığını damarlarımıza kadar hissediyoruz bu nedenle mutlu değiliz  ve mutlu olmaya bile korkuyoruz.Çünkü bu seferde diyecekler ki ‘’sen ne geniş bir adamsın bee’’
Saldırgan bireyler olduk ve birbirimizle iletişim kuramıyoruz.Bir laf söyleseler biz üstüne bin laf sıralıyoruz.
Dünya yaşamını böyle sanıyoruz.Sandıklarımızı da doldurmaya devam ediyoruz.
Sanki İnsanoğlunu suçlar gibi döküldü yazdıklarım değilmi?Hayır hayır derdim bizi suçlamak değil.Atalarımızı,dedelerimizi,annemizi,babamızı suçlamakta değil.Onlarda kendilerinden önceki insanlardan öğrenmişlerdi.Bunları yaşamamızın bir nedeni olduğuna inanıyorum.Her zıtlığı yaşamalı insan..
Korkuyu bilmeden sevginin değerini anlayamayız.
Mutsuzluğu bilmeden,mutluluğu dibine kadar sorgusuz sualsiz yaşamayız.
 İkilik nedir bunu deneyimlemeden,içimizdeki TEKi hayranlıkla seyredemeyiz.   
Kısacası;Kaybolmadan kendimizi aramak aklımıza bile gelmez.Ve her keşiften sonraki sarhoşluğun tadını doyasıya yaşamak muhteşem bir deneyim.
Öz’de SEVGİ idik.Asıl kimliğimiz buydu.Haydi arayıta bulalım şimdi binlerce kimliğin arasındaki Öz kimliğimizi..
Şimdi izliyorum,dinliyorum.Bu söylenenleride kabul ediyorsun ama hani bize öğretilmiş davranışlar,kalıplar a tutunmuşluğumuz ve alışmışlığımız var ya;bırakamıyorsun.Ve yine öğretilmiş bir dille diyorsun ki ‘’Doğru söylüyorsun da,ohooo çok zor canım.Hele ki bu zamanda.İnsanlar bana şunu yaptı bunu yaptı,ben hep iyiydim fedakardım,hep kullanıldım vs..’’
Ah be aah bu kelimeler cümleler değilmi?bizleri sıkıştıran,gaflete düşüren,ruhsal ve fiziksel hastalıklara sebep olan,özümüzden Rabbimizden uzaklaştıran bunlar değilmi?
Her çağın en büyük hastalığı bana göre ÖĞRETİLENLERE BAĞIMLI oluşumuz.....
Ey İnsanoğlu kolay gelsin BİZ’e..
_Öz’e Doğru_

Özgürleşmek İstiyorum



Özgürleşmek;Özgür olmak istiyorum,kuş gibi hafif olup uçsuz bucaksız gökyüzünde kanatlanıp uçmak,bir gemi gibi okyanuslarda yol almak ,bir yaprak gibi rüzgarda savrulmak,bembeyaz bir bulutun üstünde yatıp uzanmak ve dünyayı izlemek gökyüzünden,melekler gibi boyutlar arası yolculuk yapmak..vs.vs..
Hayal kurabilmek ne kadar güzel bir şey 
Ama gerçek olan bir şey var kuşlarda özgür değil ki,onlarında bir uçuş mesafesi var.
Geminin de sınırları var,arıza yapabilir,yakıtı bitebilir,ansızın çıkan bir dalga ile denize batabilir.
Rüzgarla savrulan bir yaprak dedim ama onunda ömrü pek uzun değil.Bir yağmurla çamura yapışır ve orada çürür.
Bulutun üstünde uzanmakmı? Bu imkansız bir durum.Herşeyden önce fiziksel olarak imkansız.O bir sis birikintisi ben ise etten kemikten bir bedene sahip varlığım.
Aynı zamanda melekler gibi olabilmemde imkansız.
Özgürleşmek için ne yapmalıyım?İşte hepimizin ASLında arayışı budur.Ne mal varlığı nede hayatımızdaki insanlar bizi tatmin etmez.Tatminsizliğimiz doyumsuzluğumuz burdan gelir.Sürekli bir şeyler eksik,yetersiz ve yarımdır.İstedikçe isteriz..Taa ki aradığımızın ÖZGÜRLÜK olduğunu farkedene kadar.Bunu farketmemiz içinde,sıkışmamız, sıkıştığımızı hissetmemiz gerekir..Ve öyle bir AN gelir ki herşeyi terk ederek genişler ve özgürleşeceğimizi Anlamaya başlarız..
Biz böyle varlıklarız işte.Dedim ya,hepimizin ASLında arayışı budur diye..ASL OL-AN’ın arayışıdır bu işte..
Nasılmı?
ASL OL-ANın; yani Özün, yani RUHun ÖZGÜRleşip burda kendi VARlığını gerçekleştirmek istemesidir.Yani ASL’ı OL-up, AN’da bu ASLını yaşamasıdır.
ASLımızı yaşamadığımız için kendimizi arar ve eksik hissederiz. 
Eksikliğimizi o kadar dışarda aramaya alışmışız ki,kendimizdeki VARlıktan haberimiz yok.Bütün meselemiz Yaradanı dışarda arıyor olmamızdan kaynaklanıyor.Halbuki O’da diyorki;Ben kuluma şah damarından daha yakınım..
ASLımız cılız bir sesle sesleniyor.’’İçine dön,kendine dön,aradığın BENim’’ diyor.
Evet,insan BENliğine yüzünü çevirmediği sürece,dışardaki ilizyonlara takılıp kalacaktır.Kendi ASLından da uzaklaşacaktır. 
Bilinçaltımıza gönderdiğimiz bir dolu olumsuz mesajlar var.Gerçek mesaj şunlardır.
1-Geçmiş ve gelecekte yaşamaktansa,AN’da kendime FARKINDALIK alanı açarak yaşamaya adıyorum.
2-Bütün ALIŞKANLIKLARIMI görüp FARKEDİYOR ve bunları dönüştürüyorum.
3- Duygularımı tanımlıyorum.(Korku,kaygı,endişe,acı vs..)
4-Bana her ne temas ediyorsa,kendimde olan bir durumu görmem için temas ediyor.
5-Ben şimdiye kadar SIKINTI dediğim ve sıkıntı olarak gördüğüm her olayı, DURUM kelimesi ile değiştiriyorum.
6-DEĞİŞTİRMEK istediğim ne varsa artık DÖNÜŞÜYOR.
7-Ben fiziksel olarak küçük görünümlü bir İNSAN olabilirim.Ama aynı zamanda tüm KAİNAT’ı içimde barındırıyorum.Dışarda olarak gördüğüm tüm VAR’lar, BEN’im ASLımda yani BENLİĞİMDE taşıdığım VARlar.
8-Bu fizik bedenimi yıllardır bir kafes gibi kullanıp,içimde RUH’umu zincirledim.O’na nefsimle zulmettim.Benim zulmüm kalıplarıma ve alışkanlıklarıma yapışmamdan kaynaklandı..Kendime zulmederken acı ve korkuyla yandım.Acı ve korkudan çok şey öğrendim.Şimdi tutunduğum tüm kalıplarımı bırakma zamanıdır.
Olumlu olumsuz gördüğüm tüm VARlarıma sonsuz TEŞEKKÜR EDİYORUM.
Beni bugün bu insan yaptıkları için...Bizi tüm düşüncelerden ÖZGÜR BIRAKIYORUM..
Bunları tüm samimiyetimizle kendimize söyleyebilsek,ASL olana teslim olabilsek ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ bu bedende de yaşayabilirdik.ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK denilen şeyi tadabilmemiz ümidiyle...sevgiler
_ÖZ’E DOĞRU_
 

Uzun İnce Bir Yoldayım




Her yeni gelene kalbimizin kapılarını ardına kadar açabilsek ve sevgisiz kalmış kalplere sunabilsek kendimizdeki sevgiyi.Bir nebze merhem olsak yaralı yüreklere ne de güzel olurdu bu dünya..
Ah be dostum,kendimizi bile sevmekten uzakken bir diğerimizi seviyormuş gibi yapmak sadece oyunun bir parçasından ibaret.
Umudumu yitirmedim bir gün gelecek bu oyun bitecek ve ardına kadar açılacak kalplerimizin kapısı.
Ne güzel söylemiş Aşık Veysel ‘’Uzun İnce Bir Yoldayım’’
Umutla uzun ince yolda yürümeye devam..
_Öz'e Doğru_

Yağmurda Yürümek



Yağmur demedim,çamur demedim.
Dün akşam otobüsü beklemek zor geldi sabırsızlık yaptım.1,5 saatlik yolu yürüdüm.Herşey gözüme ışıl ışıl göründü,yağmur,rüzgar yüzüme değdikçe tutturdum kendimce bir şarkı''ah be dünya yalanda olsan,oyunlarla doluda olsan bu can seni seviyor.Ama bu sefer bir başka seviyor.Özgürüm beaa'' :D Çok heycan vericiydi,taaaki karşıma bir yokuş çıkana kadar :) ))) 
O AN ANladım,zihnim o yokuşu oluşturdu,birde etiket yapıştırdı,etiketin üzerine de YOKUŞ ÇIKMAK ZORDUR yazdı..
Yürü be kızım,şu yokuşun sağında ne var,solunda ne var iyice bir bak.Düz yolda gördüğün ışıltıyı yine göreceksin.Orda da hayat var arada durup deriiin nefes çekeceksin :)
Biliyorum bunu da zihnim şekillendirdi ama olsun eğlenerek evime gidebildim.
Bugün nasılmıyım?Eh biraz bedenim yorgun ama içim dinamik :D
_Öz'e Doğru_

Üzülme


Her seferinde diri tuttuğu hayalleri ve ümitleriyle toprağa tekrar tekrar gömülen bir çocuk görüyorum.Kim bilir belki birgün hayal kurmaktan ümitlerinin peşinde koşmaktan korkacak.Üzülme olurmu küçüğüm?HAYY'at seni en güzel yarınlara hazırlıyor.Acıyla yanıp pişiyor insan,üzülme olurmu?Seviliyorsun bir yerlerde..

Bir zamanlar hepimiz Küçük Emrah'tık. (ufak bir hatırlatma)


80’li yıllarda bir Küçük Emrah,Ceylan,Bergen rüzgarı vardı.Müslüm baba deyince de ilk akla gelen damardı.Onların unulmaz şarkılar ,‘’acıların kadınıyım’’,’’acıların çocuğuyum’’,’’ayrılamam’’,’’vurmayın’’,’’ben yetim’’,’’nereden sevdim o zalimi’’,’’isyanlardayım.’’
Hele Emrah’ın acı dolu dünyasında, her zaman çıkarcı tecavüzcü bir amca olurdu.Bir gün amcası ile annesini evde uygunsuz bir vaziyette yakalayan Emrah’ın haykırışını hiç unutamıyorum J ))
Emrah
-Hayır hayır vurmayın bize :D
Annesi
-Oğlum bu İstanbul bizi bitirdi gidelim buralardan..(suçlayacak biri lazım ya, köşeye sıkışınca İstanbul’u suçlar)
Emrah
-İstanbul’un suçu neydi?İstanbul taşdı,topraktı.Ama sen taş bile değilsin,toprak bile değilsin.Hele benim anam hiç değilsin...(Ve Emrah kardeşini kucakladığı gibi koşarak evden ayrılır,işte o anda arkadan bir müzik sesi gelir, VURMAYIN :) )
Ne günlerdi ya,tv yeni çıktığı zamanlar herkes kimin evinde televizyon varsa onun evine toplanırmış.Bizim zamanımızda da kimin evinde video varsa ona toplanır bu acı dolu filmleri seyrederdik.Film bitince de herkesin gözlerinde bir buğulu bakış...
Emrah’ın acılarıyla,Müslüm’ün isyanlarıyla beslendik.Kâh acıların çocuğu olduk, kâh acıların kadını,kâh aldatıldık isyan ettik,kâh içimizde aldatılmanın acısını yaşarken giden sevgilinin ardından pişman olup ‘’nereden sevdim o zalimi’’deyip sevgiliyi zalim ilan ettik.
Tüm bunlar olup biterken acı dolu şarkıları dinlemeye devam edip hayatımızı o duygulara göre şekillendirdik.Sonra da sorduk ‘’bunları neden yaşıyorum?’’
Bilinçaltımıza topladığımız ne kadar cümle varsa,o cümleler olduğumuzu sandık.Evet sadece sandık.
Ve Yaradan ayetlerinde dediki ‘’İŞ ONLARIN SANDIĞI GİBİ DEĞİL’’
Sandıklarımıza göre yaşamımızı şekillendirdik,acılar çektik ya,Allah bu seferde ayetlerinde ‘’ONLAR ÖZ BENLİKLERİNE ZULMETTİLER'’ dedi.
İyi düşünmek gerek gidenlermi zalim,bizmi kendimize zalimiz? Kim kime zulmediyor?
Artık SANDIKLARIMIZI açıp içinde ne var,ne yok bir bakmak zamanıdır.İlkbaharda değiliz ama olsun, temizlik imandandır, demiş atalarımız J
_Öz'e Doğru_

Çocuk Olabilmeli İnsan


Bazen çocuk olabilmeli insan,utanmadan sıkılmadan dile getirebilmeli içinden geçenleri.
Biraz naz yapmalı nazlanmalı,gurursuz aktarmalı akmalı sevgiye doğru ve çoşmalı doyasıya..
Bazen çocuk olabilmeli insan,salıncakta sallanıp her an gökyüzüne elleri değecekmiş gibi hissedebilmeli.
Yada bir uçurtma uçurmalı kendini o uçurtmanın üstünde olduğunu düşlemeli,
Gözlerini kapatıp, kollarını açıp rüzgara karşı doyasıya koşmalı sonrada kendini yeşil çimenlerin üzerine atıp bulutları izlemeli ve hayaller kurmalı,hayallerini sınırlamamalı..
 Hayal kurabilmeli insan,hayallerin ümitlerini diri tutacağını bilmeli.

Çocuk Sorar


Çocuk Sorar


Çocuk annesine sordu’’Anne Allah nerde?’’
-Cennetten bizi seyrediyor.
Çocuk,’’cennet nerde?’’
-Yukarda çooook uzaklarda
Bu sefer babasına sormuş,’’Baba Allah nerde?’’
-Heryerde,o her yerden bizi izliyor,duyuyor.
‘’hımm anladım baba’’ demiş ama anlamamış, üstelememişte.Sonuçta büyükler bir şey söylüyorsa doğrudur J
Birgün dedesine sormuş,dedesi de şöyle cevap vermiş.
-Allah ayetinde ‘’ben kuluma şah damarından daha yakınım’’diyor,demiş.
Çocuk yine anlayamamış.

Büyümüş hayatın her türlü oyununa maruz kalmış.Sıkılmış,bunalmış.Ellerini gökyüzüne kaldırır oradaki Allah’a hep yakarırmış.Birgün bu da yetmemiş.Her yerdemi,gökyüzündemi yoksa şahdamarından daha mı yakın iyi ama nasıııııııl?Nereye dönüp dua edeceğini bilememiş.Yönünü şaşırmış.Ve hayatının geri kalanını küçükken duyduğu Allah’a inanarak yaşamış...
Evet,bir karar verin kardeşim Allah nerde?
Uzaklara bakarak yaşamaya alıştırıldık.Buna öyle alıştık ki burnumuzun ucunu göremez olduk,köreldik sonra da adımıza kör cahil denildi ..Öyle bir körlük ki bu, kendimiz dışında herkesin her yaptığını görür olduk.En kolay yolumuz başkalarını suçlamak ve Allah’a havale etmek oldu.Öfkeyle,isyanla içimizi doldurduk.Bazende olup bitenlere tahammül gösterdik.Tuttuk,sakladık,biriktikçe birikti.Örttükçe örttük sevginin üstünü.Ellerimizi açtık havaya,gizli gizli hesap sorduk‘’Allah’ım neden ben,neden bana bunu yaşatıyorsun?’’
Uzaklara baktıkça,kendimizden öyle uzaklaştık ki;Şah damarımızdan daha yakın olan ÖZ’ümüzün varlığından habersiz yaşamlar sürdük.
Soruyorum şimdi ‘’eeee Allah nerde?’’
_Öz'e Doğru_